2 Mart 2011 Çarşamba

Unutkanlığın yaşı yok... Akşam Gazetesi 2008

Doğum günü kutlaması tarihi ilk kez ne zaman başladı bilmiyorum. Öğrenmek için de Google dedeye müracaat etmedim.

Günlük yaşam artık son derece hızlı ve yoğun geçiyor.

Bu durum öyle bir hale geldi ki artık bırakın günü haftanın bile nasıl başlayıp, nasıl bittiğini anlayamaz hale geldik.

Bu koşuşturmanın getirdiği en büyük sorunlardan birisi de unutkanlık.

Çağımızın en belirgin şikayetleri arasında yer alan unutkanlık eskiden sadece yaşlıların mustarip olduğu bir durumdu. Ama artık her yaş grubunun şikayet ettiği rahatsızlıklardan biri olmaya başladı. Konunun uzmanları unutkanlığın yüze yakın nedeni olduğunu söylüyor. Bunlar arasında; Alzheimer hastalığını, ilaçları, alkolü, B12 vitamini eksikliğini, tiroid bezinin yetersiz çalışmasını, felçleri, Parkinson hastalığını, depresyonu, şizofreniyi, hidrosefaliyi, beyin tümörlerini, epilepsi gibi etkenleri sayıyorlar.

Bilim adamları ise insan beyninde bulunan bir proteinin unutkanlığa neden olduğunu açıkladı. İsviçreli bilim adamlarına göre bir protein unutkanlığa neden oluyormuş. Nature dergisindeki habere göre, Zürich kentindeki İsviçre Konfederasyonu’na ait Teknik Yüksek Okul’da fareler üzerinde yapılan deneylerde, Phosphatase 1 (PP1) proteininin işlevi azaltıldığında, farelerin öğrendiklerini hatırlama yeteneğini kaybetmediği gözlemlenmiş. Öte yandan sürekli faal olmak, arkadaş ve aileyle vakit geçirmenin, vitaminler almanın ve de bulmaca çözmenin unutkanlığı engellediği belirtiliyor.

Bu unutkanlık derdinden muzdarip olanlardan birisi de benim.

2004 yılının ocak ayından beri Akşam gazetesinde çalışıyorum. Habercilik çok yoğun bir meslek olduğu için günün nasıl başlayıp nasıl bittiğinin farkında olmuyorum.

Bu unutkanlık son zamanlarda benimde kapımı çalmaya başladı.

Uzun zamandır Akşam Akdeniz’de yazan Mustafa Noyan Abimizin;

“Benim doğum günüm!

Dün benim doğum günümdü. Geride bırakılmış tam 60 yıl. Bunun 41 yılı bu mesleğin içinde geçmiş. Onurla ve gururla belirteyim ki bu mesleği yaptığımdan dolayı hiç pişmanlık duymadım” diye başlayan “Diyarbakır karşısında ise iş önce futbolculara, ardından Hikmet Karaman’a düşüyor. Lafa hiç gerek yok. Benim dün doğum günümdü. Bugün hediyemi istiyorum... Paralar sizin olsun..” diye biten köşe yazısını İstanbul’a göndermeyi unutmuşum.

Mustafa Abinin doğum gününü kutluyor ve kendisinden onun için böylesine özel bir günde yazısını unuttuğum için özür diliyorum.

Su Akıyor Biz Bakıyoruz... Akşam Gazetesi 24 Mart 2008

Aşksız yaşayamam, parasız yaşayamam, ailemsiz yaşayamam, kitap okumadan yaşayamam.. İstekler ve beklentiler doğrultusunda yaşayamama nedenleri kişilere göre değişir. Ancak öyle bir şey ki var ki onsuz kimse yaşayamaz: Su...

İnsan besin almadan haftalarca yaşayabilirken susuzluğa ise sadece birkaç gün dayanabiliyor. Vücut suyunun yüzde 10 azalmasıyla hayati tehlike başgösteriyor. Dünyadaki su kaynakları tükenmeye başlamışken tehlikeye daha zaman var mantığı ile biz insanoğlu tüm vurdumduymazlığımızla hoyratlığımızı sürdürmeye devam ediyoruz. Dünyanın bazı mega kentlerinde artık çeşmelerden su akmıyor. İnsanlar haftalarca banyo yapamıyor, çamaşır, bulaşık, meyve-sebze yıkayamıyor. Ama en kötüsü de yemek yapmak için ihtiyacı olan suyu bile zor buluyor.

Aslında sandığımız gibi ülkemizi sadece dış ve iç güçler tehdit etmiyor. En önemli tehditlerin başında Türkiye’nin 2030 yılında yaşayacağı ileri sürülen su sıkıntısı geliyor. Su sıkıntısından etkilenecek 30 ülke arasında Türkiye’nin de yer alacağı konunun uzmanları tarafından belirtiliyor. Su sıkıntısının en önemli nedeni küresel ısınma olarak gösteriliyor.

Çevre Mühendisleri Odası tarafından hazırlanan, 2007 Su Raporu’nda, yerkürede bulunan suyun yüzde 97’sinin tuzlu su, yüzde 3’lük bölümünün ise tatlı su olarak tarif edilen içilebilir veya kullanılabilir sudan oluştuğu belirtiliyor. Bu suyun, yüzde 79’u kutuplardaki buz dağlarında, yüzde 20’si derin yeraltı sularında toplandığı ifade ediliyor. İnsanların, hem yaşamlarının devam ettirmesini sağlayan hem de yaşam kalitesini belirleyen su rezervlerinin sanayileşme, tarım ve iklim baskısı ile birlikte azalmaya başladığı ifade edilen raporda şu bilgilere yer veriliyor: “Dünyada, 1,2 milyar insan güvenilir içme suyundan yoksun yaşıyor. 2,4 milyar insanda sağlık koşullarına uygun suya erişemiyor. Dünyada kullanılan suyun, yüzde 85’ini nüfusun yüzde 12’si tüketiyor. Avrupa’da ortalama su kullanımı 200-300 litre/gün ve ABD’de 575 litre/gün olmasına rağmen kalkınmakta olan ülkelerde yaşayan halkın beşte biri insan hakkı olarak kabul edilen en az 20 litre/gün suya ulaşamıyor. Dünyanın belli bölgelerinde, (Afrika’nın büyük bölümü, Ortadoğu, Çin’in kuzeyi, Meksika ve Kaliforniya) su rezervleri tükenmek üzere. Ayrıca artan nüfus, kentleşme ve kişi başına tüketilen suyun artması nedeniyle suya olan talep, arzı geçerken mevcut su kaynakları da sürekli kirleniyor” . Raporda ayrıca, “Türkiye’de, su kaynaklarından aşırı çekim sonucu sahil kesimlerinde yer altı su tuzlanması, tarımsal faaliyetlerde kullanılan kimyasallar ile evsel, endüstriyel atıklar nedeniyle kirlenme yaşanıyor” ifadesine yer verildi. Su akıyor biz bakıyoruz. 22 Mart’ta Dünya Su Günü kutlandı. Hepimize hayırlı olsun.